Geçtiğimiz günlerde IMF’ye olan borcun son taksiti ödendi ya, herkes meşrebine göre değerlendirmelerde bulundu.
Kimi, IMF’ye borcumuz bitse de aslında borcumuzun arttığını söyledi ve Hükümeti yerin dibine batırdı. Kimi de bunun tarihte ilk kez olduğunu belirtip, başarıyı göklere çıkardı.
Aslında hükümetin başından beri mali disiplinden taviz vermemesi ve popülist politikaları benimsememesi borcun kapanacağını gösteriyordu.
Peki, bu borçlar ne zaman yapıldı?
Ne zaman mali disiplinden uzaklaşılır ve popülist politikalarla “Devlet Baba”lığa soyunulursa o zaman…
***
İşin başlangıcı 27 Mayıs Darbesi’ne dayanıyor. Türkiye IMF’ye 1947 yılında üye olmasına rağmen ilk borcu 1961’de alıyor. Darbe sonrası “tamtakır hazine” söylemiyle milletten toplanan alyanslar yetmeyince IMF’den borç alınıyor.
Bütçe açıkları, ambargo, petrol krizi, bankaların içinin boşaltılması gibi bir neden her zaman bulunuyor ve ilişki sürüyor.
Ancak zaman zaman kesintiye de uğruyor.
Yani gazetelerin manşetlerindeki IMF’siz “ilk” dönem gerçeği tam olarak yansıtmıyor.
***
Öncelikle 1961’de başlayan Stand-By anlaşmaları 1970’e kadar her yıl tekrarlanıyor. Yani 10 yıl boyunca her yıl borçlanılıyor.
Sonra, 1970 ile 1978 arasındaki 8 yıl hiç Stand-By anlaşması yapılmıyor.
Yani, Türkiye’nin IMF’siz ilk dönemi 1970 ile 1978 arasında ve 8 yıl sürüyor.
1978 yılında alınan borçlar, kısa süren koalisyon hükümetlerinin verdiği yüksek taban fiyatları, ambargo ve petrol krizinin oluşturduğu açmaza bağlanabilir.
***
1983 sonlarında iktidara gelen Turgut Özal liderliğindeki ANAP Hükümeti ikinci IMF’siz dönemi temsil ediyor. Bu dönem 1984 yılında başlıyor ve 1994’de kadar sürüyor.
10 yıllık bu ikinci IMF’siz dönemi bitiren, 1994 yılında yapılan Stand-By anlaşmasının temel nedeni olarak “herkese iki anahtar” sloganıyla özetlenebilecek popülist politikalar gösterilebilir.
“Herkese iki anahtar” sloganıyla kampanyasını yürüten Süleyman Demirel liderliğindeki DYP’nin, Erdal İnönü liderliğindeki SHP ile 1991 sonlarında kurduğu koalisyon, 2,5 yılda o güne kadarki en büyük ekonomik krize yol açtı. Nedenler kısaca, erken emeklilik, yüksek taban fiyatları ve maaşlara yüksek zam olarak özetlenebilir.
1994 yılındaki kriz sonrası imzalanan Stand-By, koalisyon hükümetlerinin politikalarını değiştirmemesi sonucu beş yıl içinde dev boyutlarda tekrarlanacaktı.
1994 yılında yapılan anlaşmayla kullanılan 696 milyon dolarlık krediden sonra girilen ve temel olarak bankaların içinin boşaltılmasıyla başlayan dev kriz sonucu dev boyutta bir Stand-By imzalanacaktı.
1999 yılında yapılan anlaşmayla kullanılan miktar, 1961 yılından beri kullanılan kredinin neredeyse 5, son kredinin ise 25 katıydı: 17 milyar 726 milyon dolar…
Bu krizin yarattığı dev açık 2002 ve 2005’te yapılan iki Stand-By anlaşmasını daha gerektirdi.
***
Türkiye 2005’ten beri IMF’den borç almadı. Geçen hafta da borcu kapattı. Bu da üçüncü IMF’siz dönemin başlangıcı…
Yine medyadaki manşetlerin oluşturduğu yanlış algıya bakarsanız ilişki bitti.
IMF’siz diğer iki döneme bakarsak bunun bitmiş bir ilişki olduğunu söylemek kolay değil. 1970’lerdeki gibi büyük bir enerji krizi ya da 1990’lardaki gibi dehşetli popülist politikaları uygulamak kolaylıkla yeni bir ilişkinin başlangıcı olabilir.
Son söz borcun son taksitini bir düğmeye basarak yaptığı para transferiyle bitiren Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın. Gazetecilerin yeni bir Stand-By anlaşması ihtimaliyle ilgili sordukları soruya şöyle cevap veriyor Babacan:
“Stand By düzenlemesi şu anda IMF’ye üye olan 186 üyenin tümü için sürekli açık olan bir kapı. Yani her ülke diyebilir ki, ben bir Stand-By yapmak istiyorum, sizinle görüşmek istiyorum. Onlar da otururlar, görüşürler; anlaşırlar, anlaşmazlar ayrı bir konu. Dolayısıyla, bu zaten her aşamada gündeme gelebilecek bir konu ama bugün için artık bizim gündemimizde değil. Mayıs ayında yapacağımız gözden geçirme çalışmalarında tekrar bu tabloya bakacağız. Türkiye’ye bakacağız, dünyaya bakacağız, ondan sonrasıyla alakalı ne yapacağımıza o gün itibarıyla karar vereceğiz. Ama ben tekrar söylüyorum, bugün itibarıyla baktığımızda mayıs sonrası için de bir Stand-By gerekliliği, bir mecburiyet yok. Bu Türkiye için bir opsiyon…”
***
Üçüncü IMF’siz dönemin uzun sürmesi dileğiyle…