Yoklukta yoksulluk, varlıkta zenginlik paylaşılır

mail_kolaj

Bu sütunlarda zaman zaman işadamlarının yardımseverliklerini gösteren örnekleri aktarmaya çalışıyorum. İşadamlarının yaptırdığı hastaneleri, okulları, yurtları, ibadethaneleri, vakfettikleri varlıklarını öğrendikçe anlaşılıyor ki, dünyadaki bu tip yardımların önemli bir kısmı “işadamları” tarafından yapılıyor.

Bazıları bunu küçümsemek için “çok veren maldan” derler. Aynı kişiler “mal canın yongasıdır” da dediklerinden aslında az olsun çok olsun verilen her kuruş candandır…

Yapılan yardımlar ne kadar büyük olursa sardığı yara, giderdiği eksik de o kadar büyük olur.

Tabii yardım yapmak, bağışta bulunmak için önce varlığının olması gerekir. Yoksul bir ülkede ancak yokluk paylaşılır. Ülke zenginleştikçe paylaşılacak değerler de artar.

Örneğin, son yıllarda Türkiye’nin ürettiği değer arttıkça, kişi başına gelir yükseldikçe, aynı oranda yaptığı yardımlar da artıyor.

Afrika’nın hemen her ülkesinde hastaneler, okullar açan, köylere su ve sağlık imkânları sağlayan bugünkü Türkiye, çok değil yarım yüzyıl önce bu hizmetleri kendi köylerine götüremiyordu.

Bu çalışmaları hem TİKA vasıtasıyla devletimiz, hem de çeşitli vakıf ve dernekler aracılığıyla milletimiz yapıyor.

Bir vakfa yaptığınız birkaç yüz dolarlık bağışla açılan su kuyusu sayesinde, Afrika’nın kayıp bir köyündeki yüzlerce insanın hayat kalitesini artırabiliyorsunuz. Vahşi hayvanların da su içtiği bir nehir ya da bu birikintisine gidip, hayatlarını tehlikeye atarak su taşımak zorunda kalmıyorlar.

Yine yapılan küçük bağışlarla birçok insanın katarakt illetinden kurtulmasına, yeniden dünyayı görmelerine destek olabiliyorsunuz.

Meslek edindirme kursları, temel eğitim kursları, sağlık araç gereçleri, su kuyuları, biçki dikiş kursları, dul kadınlara yönelik çalışmalar, katarakt ameliyatları, okullar, yetim yurtları, okul araç gereç ve kitap kırtasiye yardımları ve daha onlarca çeşit yardım faaliyeti… Bu yardımlar işçisinden memuruna, esnafından büyük işadamına binlerce insanın destekleriyle yapılıyor.

Sadece Afrika’da değil ihtiyaç sahibinin olduğu her ülkede Türkiye insanın desteği görülmeye başladı.

Birkaç yıl önce ziyaret ettiğimiz Kırgızistan’da Tanrı Dağlarının eteklerinde ziyaret ettiğimiz bir ilahiyat fakültesinin tek bir Türk işadamının desteğiyle faaliyetlerini sürdürdüğünü öğrendiğimizde şaşırmıştık.

Bugün Suriye’de ve sorun yaşayan her ülkede Türk yardım kuruluşları ektin bir biçimde yardım faaliyeti sürdürüyor.

İstanbul Ticaret Odası da TİKA ile ortaklaşa yürüttüğü TÜRKMEK projesiyle Türk işadamlarının yoğun olarak faaliyet gösterdiği ülkelerde, Türkçe bilen vasıflı işgücünü artırmak için kurslar düzenliyor. Afrika’dan, Balkanlar’dan, Asya’dan Türkiye’ye getirilen gençler hem Türkçe öğreniyor hem de ülkelerinde ihtiyaç duyulan mesleklerde eğitiliyorlar.

Tüm bu yardım faaliyetleri çeşitlenerek ve artarak sürüyor. Türkiye’nin zenginliği ve etkinliği arttıkça da sürecek.

Türkiye’nin zenginliğini paylaşması şüphesiz bu zenginliği de artırıyor.

Guraba-i Laklakiyyan gibi sonbaharda güneye göç edememiş “garip” leyleklere bakım için kurulmuş vakıfları bile olan bir kültürümüz var. Şefkatin yüceltildiği, mazlumun korunduğu, bereketin paylaşarak artacağına olan inancın paylaşıldığı bu topraklara yakışan da budur.

Ancak unutulmaması gereken yüzyıllar önce Bursa’da “garip leylekler vakfı” kurulduğunda büyük bir zenginlik paylaşılıyordu, yoksulluk değil…

Bu nedenle, dünyanın dört bir yanındaki kardeşlerimize, unutulmuş köşelerdeki insanlara daha çok yardım edebilmemizin yolu daha çok üretip, daha çok zenginleşmemizle mümkün…