Sanayi Çağı üniversite – sanayi işbirliğiyle başladı

James_Watt_workshop

Sanayi Devrimi’ni başlatan “şey” nedir?

Buhar makinesi…

Mucidi kim? James Watt.

Peki, James Watt kim?

Sanıldığı gibi bir bilim adamı değil. Büyük bir armatör olan babasının işlerinin bozulmasıyla Londra’ya ölçüm aletleri ustası olmaya gitmiş talihsiz bir zengin çocuğu… Zanaatı öğrenir ama Londra’ya döndüğünde Demirciler Loncası icrayı sanat etmesini engeller. O da Glasgow Üniversitesi’nde çalışmaya başlar. Üniversitenin kendisine tahsis ettiği ve şu anda müze olan fotoğraftaki atölyede dünyanın o güne kadarki en büyük dönüşümünü başlatacak icadını gerçekleştirir:

Buhar makinesi…

Üstelik icat tam bir “üniversite – sanayi işbirliği” eseridir…

Makinenin gelişmesi için sponsor aramaya başlayan Watt, bir süre sonra Carron Demir İşleri şirketinin kurucusu, sanayici John Roebuck ile anlaşır. Bu desteğin zaman zaman yetmemesi nedeniyle James Watt tam 8 yıl anketörlük yapar ve makineyi geliştirmeyi sürdürür.

Roebuck iflas ettikten sonra Watt’la ortak olan Matthew Boulton, hem makinenin mükemmelleşmesini, hem de ikisinin de zengin olmasını sağlar. Boulton makinenin ileri geri hareketinin dairesel olmasını akıl eder. Bu basit değişiklikle makinenin gücü tam 5 kat artar.

Sonuçta 1765’te ilk örneği çalışan buhar makinesi 1776’da ticari kullanıma sunulabilir. 1794’te Boulton ve Watts şirketi kurulur. Şirket sadece buhar makinesi üretip satar. 1824 yılına kadar tam 1164 makine satılır. Her girdiği madende ve fabrikada buharın sihirli gücü verimi artırır, maliyetleri düşürür, ürünlerin geniş kitlelere ulaşmasını sağlar.

Böylece sadece iki mucit müteşebbis zengin olmaz bir ülkeyi de zenginleştirecek olaylar zincirini başlatır.

***

Burada önemli olan nokta üniversite ile iş dünyasının işbirliğinin ilk örneklerinden biri ile dünyanın değiştirilmesidir. Yani sanayi devrimini başlatan aslında üniversite – sanayi işbirliğidir…

Neredeyse 300 yıldır sanayi toplumlarında üniversite ile sanayi mükemmel bir uyumla ticarileştirilebilir bilgi üretiyor.

Henüz sanayileşmemiş toplumlarda ise ulaşılmaz bir ütopya gibi “üniversite – sanayi işbirliği”nin sadece lafı ediliyor…

Tabii bu “lafta kalma” sorununu doğuran temel engel üniversite ve sanayi arasındaki iletişim eksikliği. Bundan birkaç on yıl geriye gittiğimizde özel girişimcinin kurup yönettiği, rekabet ortamında yaşayan sanayi tesisi bulmak bile mümkün değildi. Üniversitelerin ise küresel bilgi ağına katkı yapabilecek bilgi üretimi hala yeterli seviyede değil.

***

Bir sanayi tesisi üniversiteye gidip niçin işbirliği teklifinde bulunsun?

Bir üniversite geliştirdiği yeni ürün veya sistem ile ilgilenebilecek sanayiciyi nasıl bulabilir?

Bunun ön şartı, tam rekabetin sürdüğü, hukuk kurallarının işletilebildiği piyasa ekonomisidir.

Eğer rekabet yoksa zaten yeniliğe ihtiyaç duyulmaz.

Yapılan her yenilik, ya “kim uğraşacak şimdi” ya da “icat çıkarma” duvarlarına toslar. Çünkü “ihtiyaç” yoktur.

Hukuk kuralları işlemiyorsa da yapılan yenilik taklit edilir ve bu hırsızlığı yapanlar cezalandırılmaz.

Eh bu durumda da hakikaten uğraşmanın anlamı olmaz.

***

Sonuçta bundan 250 yıl önce uygun şartların, yani hukukun, özel girişimcinin ve üniversitenin bulunduğu İngiltere’de sanayi devrimi gerçekleşir.

Üniversite imkânlarından yararlanan bir mucit-müteşebbis buhar makinesini geliştirir ve ticarileştirir.

İcadının patent ile korumaya aldıktan sonra yatırımcı arayışına girer. 250 yıl sonra bugün sık sık duyduğumuz “melek yatırımcılar” James Watt’ın icadına yatırım yapar.

Üretime geçilir ve herkes kazanır.

Dünyanın kalan kısmı da bu sürecin takipçisi olur…